1929 TEFENNİ GERGİN
1.BÖLÜM
1929 yılında Tefenni, ardı ardına yaşanan cinayetlerle sarsılıyordu. Daha beş kişinin ölümüyle sonuçlanan cinayetin acısı dinmemişken, kasaba bir kez daha çarşının ortasında işlenen korkunç bir cinayetle irkildi. Tefenni halkı, korku ve belirsizlik içindeydi; bu cinayetlerin nereye varacağını kestirmek imkânsızdı. Bu kez kurban, kasabanın önde gelen isimlerinden, 35 yaşındaki Gazeteci Osman Nuri Bey’di.
Osman Nuri Bey, ülkenin yüksek tirajlı gazetelerinden Vakit’in muhabiriydi. Cinayeti, 1929 tarihli Vakit Gazetesi’nde sürmanşet oldu. Gazete, muhabirinin kaybını büyük bir üzüntüyle kınarken, Osman Nuri Bey’in hayatına dair önemli bilgiler de paylaştı: O, Tefenni’nin saygın ve okumuş bir ismiydi. Avukatlık yapıyor, Türk Ocağı Reisliği görevini üstleniyor ve hatta Tefenni Belediye Reisliği için adı anılıyordu.
Bu trajik olay, Tefenni’de zaten gergin olan havayı daha da ağırlaştırmıştı. Peki, cinayetin ardında yatan sebep neydi? Şüpheliler kimlerdi? Vakit Gazetesi veya dönemin diğer kaynaklarında başka hangi detaylar yer aldı? Osman Nuri Bey’in ölümü, kasabadaki sosyal ve siyasi dengeleri nasıl etkiledi?
Devamı yarın....
AHMET KORKMAZ
Gazeteci Osman Nuri Bey, Tefenni'nin sesini tüm yurda duyuran cesur bir kalemdi. Halkı zincire vuran eşkıyalık zulmüne isyan eder, her acıyı gazetesinde tüm içtenliğiyle yazardı. Nitekim, Hüyük Köyü'nde beş masumun hayatına mal olan cinayet de onun kaleminden tüm yurda bir feryat gibi ulaşmış, çalıştığı Vakit gazetesi bu haberi sürmanşetten yayımlamıştı: "Tefennililer, korkunun gölgesinde sessizce ağlıyor, halk umutsuzlukla sarsılmış, her adımda tedirgin yaşıyor."
O talihsiz gün, Tefenni Belediye'sinden ayrılırken otomobiliyle bir dükkânın önünde durdu. Aniden, köşedeki gölgelerden çıkan bir köylü çocuğun ceketinden çektiği tabancadan çıkan kurşunlar Osman Nuri'nin midesine saplandı. Acıyla sarsılsa da cesur yüreği pes etmedi. Silahını çekip saldırgana karşılık verdi ve kurşunuyla onun köprücük kemiğini yaraladı. Tam bir umut belirmişken, başka bir dükkânda pusuya yatmış ikinci bir katil zanlısının hain kurşunu bağırsaklarını deldi. Kanlar içinde olmasına rağmen dimdik ayakta durmaya çalıştı; saldırganların peşine düştü, adalet için son nefesine kadar direndi. Ancak birkaç adım sonra, tükenen bedeni onu terk etti ve çaresizce yere yığıldı.
Güpegündüz, çarşının orta yerinde yaşanan bu vahşet, Tefenni'nin yüreğine bir hançer gibi saplandı. Katiller, kaosun içinde kaybolup izlerini sildi. Görgü tanıkları, korkudan taş kesilmiş, ne bir ses çıkarabilmiş ne de yardım edebilmişti; sadece gözyaşları içinde kaçışmışlardı. Kimse o hain yüzleri tanıyamadı.
Osman Nuri Bey, çevredekilerin titreyen elleriyle evine taşındı. Ne yazık ki, onun evi onun son sığınağı oldu. Kan kaybından maalesef gözlerini yumdu..

Osman Nuri Bey’in cenazesi, geniş bir katılımla, gençlerin omuzlarında taşınarak defnedildi. Günlerce Tefenni sokaklarında herkes birbirine aynı soruyu soruyordu: “Kim öldürmüş olabilir?” Osman Nuri Bey ile katilleri, olay gününe kadar ne tanışmış ne de birbirlerini görmüştü. Dedikodular kısa sürede yayıldı ve katilin, Süleyman adında bir köylü olduğu söylentisi kulaktan kulağa dolaştı. Süleyman’ın, Tefenni’yi korkuyla sindiren eşkıyalar tarafından 1000 TL karşılığında kiralık katil olarak tutulduğu öğrenildi.
Eşkıyalar, Tefenni’de halk arasında korku salmayı sürdürmüş; firari olanlar bile rahatça evlerine girip çıkarmış. Cezası olanlar ne cezasını çeker ne de teslim olurmuş. Tefennililer, eşkıyaların baskısından öyle sinmişti ki, korkularından şikâyet bile edemez hale gelmişlerdi.
Tefenni’de gözle görülür bir otorite boşluğu hüküm sürüyordu. Yerel yönetim ve güvenlik güçleri, çetelerin baskısı karşısında etkisiz kalmış, adeta ilçeyi eşkıyaların insafına terk etmişti. Bu boşluk, eşkıyaların cüretini artırıyor; firariler, cezadan korkmadan köylerde serbestçe dolaşıyor, hatta halkın gözü önünde evlerine girip çıkabiliyordu. Kolluk kuvvetlerinin yetersizliği ve adaletin sağlanamaması, halkta derin bir güvensizlik yaratmıştı. Bu otorite eksikliği, çetelerin pervasızca hareket etmesine zemin hazırlarken, Osman Nuri Bey gibi cesur isimlerin mücadelelerini daha da tehlikeli hale getiriyordu.
Eşkıya çeteleri, yalnızca korku ve şiddet yaymakla kalmamış, Tefenni’nin sosyo-ekonomik yapısını da derinden sarsmıştı. Halk, çetelerin baskısı altında geçim kaynaklarını sürdürmekte zorlanıyordu; tarım ve ticaret, eşkıyaların haraç talepleri ve yağmalama tehditleri yüzünden sekteye uğruyordu. Pazara götürülen ürünler güvenle satılamaz, köylüler mallarını korumak için sürekli tetikte olmak zorundaydı. Esnaf, dükkânlarını kapatma korkusuyla yaşarken. Bu durum, Tefenni’nin ekonomik canlılığını yitirmesine ve sosyal dokusunun zayıflamasına yol açıyordu. Çetelerin yarattığı güvensizlik, komşuluk ilişkilerini bile zedelemiş; insanlar birbirine şüpheyle bakar olmuştu. Osman Nuri Bey’in bu çetelere karşı haberleriyle halkı bilinçlendirme çabası, tam da bu karanlık tabloyu aydınlatmayı amaçlıyordu.
Cinayetin davası önce Burdur Ağır Ceza Mahkemesi’nde açıldı, ancak bilinmeyen bir nedenle dosya Antalya Ağır Ceza Mahkemesi’ne sevk edildi. Faillerin yakalanıp yakalanmadığı konusunda ise kesin bir bilgi bulunmuyor. Osman Nuri Bey’in öldürülmesinin ardında, Tefenni’deki zorba çetelerin faaliyetlerini haber yaparak halkı aydınlatması yatıyordu. Yenilikçi bir ruhla memleketi Tefenni’yi medeniyete taşımak için durmaksızın çalışan Osman Nuri Bey, her zaman değişimin öncüsü olmuştu.
Vakit Gazetesi, muhabirinin katledilmesinden duyduğu derin üzüntüyü dile getirirken, katillerin bir an önce yakalanarak adalet önünde hesap vermesini talep etti.
Bu makale, “Şu Çavdır’ın Hanları” hikâyesinin bir parçası olarak üç bölümde tamamlanmıştır. Şimdiye kadar hiçbir yerde yayımlanmamış olan bu yazının arşivlerde yerini alması temennisiyle. Derleyen Ahmet Korkmaz